7 Kasım 2009 Cumartesi

0

Kırmızı noktalı anılar

Bu aralar ne zaman Ayla ile bi araya gelsek, birkaç ay önceki karşılaşmamızı hatırlayıp birbirimize çemkiriyoruz. Mevzuyu şöyle özet geçmişim zamanında:

"Eski bi arkadaşıma rastladım geçen gün, tam işte o zamanlardan arkadaşım. Kadın benim her halimi biliyor ama şükür ki benden beter elek hafıza olduğuçün hatırlamıyor. Yahu birbirimizin adını bile hatırlayamadık! Öyle mal mal baktık yolun ortasında suratlarımıza. O kadar belliydi ki belleğimizin sülalesine saydırdığımız. Ikındık yav resmen.. lan o kadar zaman geçirmişiz o kadar dipdibe çalışmışız, hadi geç işi falan, o kadar "renkli" anımız var! İşte o anılar, bildiğin film şeridi disiplininde gözlerimin önünden geçti gitti, zamanda gittim geldim ben de. Ama kızın ismi aklıma gelmedi. Rezalet.
Neyse sonunda ay canım yaa nasılsın-ama çok zaman olmuş- hah işte hayat böyle bi şey- geçmiş gitmiş arayı çok açmışız-ühü hü- lak lak luk bik derken film bitti isimler akmaya başladı. Kafa yerine geldi hatırladık bi zahmet."


Ayla'nın bile adını unutacak kadar nasıl kaybolmuş olabilirim? Bi ara bu konu üzerinde kafa patlatmam lazım. Kafa diye bi şey kaldıysa tabii. Ki, ben gayet iyi biliyorum, bende kafa falan kalmadı. İşte Ayla'ya da bunu anlatmaya çalışıyorum her defasında. Onun da kafası kalınlaştı bu aralar bi türlü anlamıyor delirtiyor beni.. Yahu hadi ben hatırlayamadım ismini, e peki sen naaptın? Naaptın sen peki anacım? Öyle bön bön baktın yüzüme? Sanki anında naber Pericim demiş de haspam şimdi benden hesap soruyor kızım sen benim adımı bile çıkaramadın diye.. teallam ya..

Neyse işte bu bizim rutinimiz oldu böyle. Galiba hırlaşacak bi şey bulduğumuz için gizliden keyif bile alıyoruz.

Şimdi "bu mudur anlatacağın?" diyosanız, demeyin ve şööylee yamacıma toplanın, asıl mevzu yeni başlıyor. Hem de kırmızı noktalı.. (Uyarı yapıyorum usulen: Çocuklar ve ergenler başka biloglara takılsın, ayıp şeyler anlatacam.)

Aslında bu anlatacaklarım unutulur şeyler değil ama, malum isimleri bile unutan bi kafa her bi şeyi yağmur bulutlarının arasına saklamayı başarıyor. Sonra işte bi şey oluyor, diyelim bu kafa Ayla kafası ile ordan burdan laflamaya başlıyor, ve birden bulutlar ayrılıyor, parçalanıyor ve arasından pat diye çıkıveriyor saklanan her şey.

Bu sefer olan, çalan bir telefondu. Ayla'yı birileri aradı, konuştu kapattı telini sonra bana dedi ki "hani bi Fulya vardı teknik ekipte?"

"Şeyi diyosun di mi" dedim, "Hani kırmızı kısa saçlı olanı? Rejiden hani?"

"Evvet o" dedi.

Şimdi bu Fulya diye isim taktığım hatunu ben öyle uzun boylu tanımıyorum. İş harici muhabbetimiz sıradan geyik formatını ihlal etmezdi, bildiğin lay lay muhabbeti. Ama işte herkes herkesi bilir böyle ortamlarda. Biri bi şey anlatır, diğeri "ya biliyo musun şunu da şurada gördüm.. resmen adamın üstündeydi!" falan der, diğeri "oha lan bu kadın haberden hani bi sarı vardı onunla değil miydi?" vs der, bi başka diğeri de.. aman neyse işte der bi şeyler.

Telefondan sonra bi Fulya mevzusu açıldı, onu anlatacam şimdi. Aslında ben bu mevzuya "bir lezbiyenin doğuşu" demek istiyorum izninizle. Ya da bir kadının aslında lezbiyen olduğunu anlaması, fark etmesi falan da diyebiliriz.. Ya da biseksüel olduğunu? Belki de öyledir..

Hikayesi şöyle şekerler:

Fulya son derece normal bi şekilde, bir adama aşık oluyor. Canlı müzik yapılan bi yerde çıkan bi grubun elamanı bu adam. Çalıyor söylüyor, böyle uzun saçlı hırpani ve felaket yakışıklı bir vatan evladı kendileri. (Herkes herkesi bilir ortak bilgi bankasından aktarıyorum an itibariyle.) Fulya kafaya takınca ayarlıyor adamı.. Tek gecelik muhabbetten hallice bi ilişkileri oluyor.. Özellikle "ilişki" diyorum, çünkü ortada bi birliktelik falan yok. Niye yok lan niyeaa diye delleniyor bi zaman sonra Fulya, ve anlıyor ki, meğer kendisi bir kaçamakmış! Adamın hayli zamandır birlikte olduğu bir sevgilisi varmış.

Negzel di mi? Yani aldatılsan bir dert, biri seninle aldatılıyor, bu başka lezzette bir dert. Seç beğen al anasını satim. Ne lan bu? diyor haliyle Fulya, ve o da bir süreliğine delirmek için kafa izni istiyor fani alemden. Bir plan yapıyor arızaya geçen kafasında..

dım dım dım dımm.. (heyecan yapın biraz heyecaann.. ehehh)

"Bu gecelerin çocuğuna bir ders verecem.." diyor Fulya, "ama öyle bi ders verecem ki, eşi benzeri olmayacak!"

Sevgilisini ayartmaya karar veriyor. Evet, bu kadar basit. Yani elin kızının peşine birilerini takmayacak, bi erkek arkadaşına git şu kızı ayart falan demiyecek, kızın karşısına çıkıp senin adamla fena halde yiyiştik hani bil de öyle sev bunu falan da demiyecek. Napacak? Kızı kendi ayartacak.

Ayla'yla anında hatırladığımız tek şey de bu oldu zaten: Evet, kızı kendine aşık etmişti Fulya. Hakikaten, kelimenin tam manasıyla ayarttı hatunu. O zamanlar hepimizin dibi düşmüştü bi fasıl. Yani bildiğin lezbiyen olsa kimse iplemez ne olmuş diye. Ama bu hakikaten sıra dışı bir hadiseydi lan daha ne olsun? Yaz bunu senaryo diye, oynatacak kanal bulamazsın o ayrı ama, iş yapar yani.

Soru 1) Perihanımcım? Hayırdır bi uçmuşsunuz bakıyorum? Nasıl ayarlamış kadını onu niye anlatmıyorsunuz?

Cevap 1) Valla bilmiyorum şekercim.. Anca işte bildiklerimden yola çıkarak tahmin yürütebilirim. Yürütem mi?

Soru 2) Doruu mu lan bunlar?

Cevap 2) Lan mı? Canın saolsun.. ehuhe.. neyse yav, doğru tabii.

Şimdi nerden bilecem, elbet bilmiyorum nasıl yapmış ne olmuş falan. Ama işte bi şekil tanışmış kaynaşmış hatunla. Hatta ortak bi arkadaş mı bulmuş ne, olmuş bi şeyler işte. Kız da farklı bi şey mi denemek istedi, artık nasıl bir ruh haliyle daldıysa muhabbete, kaptırmış kendini. Onlar ermiş muradına.. neyse anacım hakikaten keyifli bi hikayedir bu. Bak yazdım böyle bi daha unutma falan olmasın diye. Ama asıl film tabii ortak yakışıklının mevzuya aydığı andır. O şahane aydınlanma anında orada olup, her anını çekirdek çitleyerek izlemek isterdim ahahhah.. Çokzel be!

--- bir cumartesi gecesi hikayesi ---

sabah notu: amma gereksiz bi şeymiş..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top