12 Aralık 2009 Cumartesi

0

Bir bahçe ve bir merdiven

Dark Butterfly mimlemiş beni;)

Mevzu: Yerler.. İz bırakan, bi şekilde zaman içinden önemli olmuş yerler. Şehirler, köyler, mekanlar.. Ama bunların en'leri isteniyor. İlk beş, misal.

Ortaköy ilk aklıma gelen. Daha doğrusu Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki yol. Sabahın çok erken saatleri: Eşinin yaptığı patatesli börekleri satan bi amca vardı, Denizatı diye bir de kafe vardı sahilde, caminin oralarda. Eskidendi, çok eskiden:) Daha Ortaköy düzenleme manyağı olmadan.

O zamanlardan kalan, ama hakikaten çok sağlam iz bırakarak kalan bir bina: Fındıklı'da, Akedemi. Hala daha rüyama girdiği olur, ve ben her defasında heykel bölümünü ararken kaybolmuş olurum. Ya da bulurum yerini, ama kendi atölyeme dönemem. Merdivenlerden ine çıka, katlar arasında avlular arasında minnacık kalırım. Bir de tabii, rıhtımı! Onsuz ne okul okul, ne rüya rüya..

Şimdi bi düşündüm, önemlidir diye aklıma kazınan hemen her yer İstanbul'daymış meğer. Galiba sadece Saros körfezi bir istisna olacak. Evet önemli, çok seviyorum. Hatta bayılıyorum, hatta oralarda bi yerlerde yaşlanacam biraz daha.

Neylersin ki, bir diğer önemli yer: İstiklal.. Son yıllarda pek hatrını sormuyorum ama bi zamanlar (tv macerasını idrak eylerken) hayli önemli olmuştu benim için.

Bir de çocukluğumdan kalan bir yer var: Bahçem, ve merdiveni!

Eskilerden bi alıntıyla bitiriyorum efenim, çok teşekkür ederim;)

Çocukluğunuzun bahçelerini anımsıyor musunuz? Evlerin, okulların bahçelerini? Her çocuğun bir bahçesi vardır sanırım. Deyin ki, yok! Olsun, onlar bir bahçe kurarlar kendilerine bilirim. Ya evin gözden ırak bir köşesinde, ya sokakta bir kuytuda. O da olmadı, sedir altları bile bir bahçe olabilir. Hem yalnız kuru bahçe mi? Orman da olur, savaş alanı da.

Ben çocukluğumun bahçesini seviyorum. İki katını da, iki ağacını da. Çok sık olmaz ama bazen şöyle gözlerimi kapayıp, ah! çocukluğum desem, aklıma tek orası gelir. Aslında sevdiğim, anılarım. Belki de kurduğumuz oyunlar, kırdığımız camlar, küçük merdivenim. Hatta zaman zaman bahçemize el koyan ufaklıkları bile seviyorum! Ama korkarım, artık orası kimsenin bahçesi değil. Son gördüğümde alt katına kocaman bir kömürlük yapılmıştı. Bahçe duvarına bitişik, çirkin bir kömürlük. Yarısına kurulmuş bahçenin, pişkin pişkin oturuyor. Belki üst bahçenin kuru otlarında, ha bire dalları budanan iki ağacında bugünün yaramazları kendi dünyalarını kuruyorlardır. Belki de şu son toprak parçasını, gürültü istemeyen komşulara, kapıcı teyzelere ve daha nice tehlikelere karşı koruyorlardır.

Merak ediyorum da, atlayıp zıpladıkları o küçük merdivene arada bir oturup, çene yarıştırdıkları oluyor mu? Bizim merdiven toplantıları daha çok, avcıların palavra yarışmasına benzerdi. Düş kahramanlarımız vardı elbet, ama bizim düşlerimiz de vardı. Anlata anlata dal budak saran, sonunu getiremeyip içinden çıkamadığımız bir dolu öykü. Düşünü kuracağımız o kadar çok giz vardı ki. Tüm yıldızlar, tüm ormanlar bizimdi.

Bugün o merdiven, sanırım Ninja Kaplumbağalarla, değişip duran kamyonları öğrenmiştir. Bu çocuklara düşleyecekleri bir şey kaldı mı? Onlar için her düş kurulmuş, ormanlar gezilmiş, denizler dolaşılmış, ne yerin altında bir giz kalmış, ne uzayın derinliklerinde bir uygarlık.

Kim bilir belki içlerinden birileri çıkıp palavra yarışmaları yapıyordur. Eğer öyleyse, o merdiven toplantılarının hakkını veriyorlardır. Benim bahçemde oynayacak yer yok artık, ama hiç değişmeyen bir merdiveni var. Bir düş merdiveni. Umarım canı sıkılmıyordur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top