11 Şubat 2010 Perşembe

0

Şarap ya da...

Galiba son iki üç yıldır, yokluğumun yaratacağı hüznü varlığıma armağan ederek yaşıyorum. Çok sıkıcı değil mi? Hem böyle yaşadığımı düşünmem sıkıcı, hem de bunu böyle ifade etmem. "...varlığıma armağan.. bik bik.."

Okulda son dönem bitirme şeysi diye bi kısa film çekmemizi istemişlerdi. Her bi şeyi bize ait olacaktı. Öyküsü, senaryosu.. Yazacak yönetecek çekecektik. Kurgusu montajı sesi nefesi hatta oyuncuları bile biz olacaktık. Bu kadar biz'e verilen süre de ben kadar bi şeydi. Yetişmezdi, kısa kalırdı.

Zıplaya zıplaya bitirdik. Şimdi elimde kaydı bile yok. Kaybetmişim. Ama, sonrasında yapılan bi ton işin arasında damakta tadı kalan bi o oldu. Nasıl bi keyifmiş anlamadım gitti. Anlamadığım için de dilimde dolanıp duruyor hala daha.

Şekercim bu akşam aslında bi şeylere yine sıfırdan başlama isteğiyle canım sigara çekti, yanında susuz rakı. Sonra hatırladım ki, ben bunların ikisini de bırakmışım. Sigara yok, rakı da susuz falan değil hayli zamandır. hatta son zamanlarda sadece su var, rakı yok. Birayla aram hiçbir zaman çok iyi olmadı. Kırmızı tuborg çok eskilerde kaldı, bi onu sever sayardım. Şarap desen, her daim yeri gönlümde ayrıdır, çok da narin ve hassastır. Niye öyledir bilmiyorum. Sanki şarap beni yalnızlaştırıyor, sessizleştiriyor ve sersemleştiriyor.

Bu akşam aslında ben ne yapacağını bilmezleştirilmiş ve taammüden saçmalayan bir kadeh şarabın ifadesini...

O değil de,
sanki başka içki yok..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top