19 Ağustos 2010 Perşembe

0

Yağmurda, ben

İlkokulda bir 23 nisan günü, tören alanına dizilmişiz renk renk, birazdan okul bahçesinden çıkıp sokak sokak dolanacağız. Yağmur bahçe kapısıyla soldaki ilk sokak arasında bir yerde bizi bekliyormuş, yakalandık. Fena ıslandık. Hayal kırıklığı da cabası. Nezleyi saymıyorum, o ertesi günün hikayesi. Hem hayal kıran hem ıslatan bir yağmurdu, kayıtlara böyle geçmiş.

Temmuz ayında çok sıcak bir gün, kumsalda voleybol oynamışız, sonra deniz, sonra hadi yürüyelim biraz. Yağmur bizi çadır kampının oralarda bir yerde bekliyormuş, çok hoş karşıladı. Sanki denizden üzerimize serin serin damlalar sıçramış, ferahlamışız. Kayıtlara not düşülecek hiçbir hali yok ama sonrası bir garip. Hani çok tanıdık, güvenilir biri karşılar yol gösterir bilinmeyen bir yerlerde.. ama aslında bir tuzağa çekiyordur kafileyi. Hiç kuşku duymadan peşine takılıp gidilir ve güm! İşte o güm, hepimizin başına yağan taşlardı. Yağmur hangi ara bizi dolunun insafına taşımış, anlamadık. Gökten taş yağıyordu, gökten fındık kadar, ceviz kadar ve yumruğum kadar taşlar yağıyordu. Çadırlara sığındık. Yağmurun savurduğu son kahkaha kulaklarımızda. Kayıtlara hain yağmur olarak geçmiş.

İlk aşkın unutulmayacağına dair tüm tespitlerin, tüm beyanların ve tüm kanunların dikkatine: "... İşbu kanun, yağmur altında sevdiğine sarılıp yürüyünce geçerli olacaktır." Arsız yağmur damlası olarak kayıtların sayfa boşluğuna not düşülmüş.

Babamın tabutunu musalla taşına koyduklarında, ama tam o anda, yağmur selamsız sabahsız çıktı geldi. Camiden mezarlığa kadar koştu peşimizden, yorulmadı. Galiba sandı ki, defalarca alkış alıp sahneye dönen bir tiyatro oyuncusudur kendisi, selama duruyor, revarans yapıyor, herkes onu ayakta alkışlıyor. Defalarca azaldı defalarca coştu. Zaten hayatımın en berbat günü, zaten kasvet, zaten yaş, zaten bir su bulutunun ardında gidiyor babam. Yağmur neyi zorlamıştı bu kadar anlamadım, o gün kayda geçen her şeyi sildi.

2004 sanırım, sonbahar. İstiklal caddesinde Galatasaray'a doğru yürüyorum. Hava kapalı, yağdı yağacak. Hazırlıklıyım yağmura, evden tam teşekküllü çıkmışım, buluşacağız birazdan. Sanki yıllardır görmemiş de, çok ama çok özlemiş gibi geldi. Anlatılacak gibi gelmedi, sanki binlerce kovanın içinde başımın tam üstünde belirdi ve attı kendini aşağıya. Sadece üstüm başım ıslanmadı, gömleğim pantolonum ayaklarım ıslanmadı, ben ıslandım. Orada bana dair herşeyle birlikte yıkandım. Duşun altında bile tepeye inecek su ayarlanabileceği için böyle yıkanılmaz, ben o gün İstiklal'de bir cadde dolusu insanla birlikte iki dakika içinde yıkandım. Sel yağdı diye kayıtlara geçmiş, bir daha da öyle geçmemiş.

ee? notu: Bi şey olduğu yok, melankoli değil, özlemek değil.. Bi numara yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top