24 Ağustos 2011 Çarşamba

0

Sevgili Günlük- Karadeniz Turu- Rize,Fırtına Vadisi,Uzungöl, Durağı

Karadeniz Turu'nun hala 6. günündeyiz. Ben de şu an farkına vardım ki, 6. günü çok dolu dolu yaşamışız. Yaz yaz bitmiyor...

Öğle yemeği için Çamlıhemşin'e, Fırtına Deresi kenarındaki Osmanlı Alabalık'a geldik.

Fırtına deresi parkuru çok akıntılı olmadığı için daha çok amatör raftingciler tarafından tercih ediliyormuş.

Buraya gelene kadar çok fotoğraf çektik, şarjım dayanmadığı için fotoğraflar ce telefonuyla çekildi, kalite aramayın :(



Mısır ekmekleri, turşu kavurmaları...

Bu arada turşu kavurmasını ben sadece fasulye turşusundan yapar ve öyle bilirdim. Gittiğimiz iki ayrı yerde de karışık turşu kavurması yedik. Çok ta lezzetliydi. Artık ben de böyle yapacağım.



Mıhlama (canım benim)



Alabalık, lahana sarması. (Minik olan kırmızı benekli alabalık, o çok daha lezzetliydi)


Laz böreği (tatlı)



Derede çılgınca yüzen, atlayan, zıplayan mutlu çocuklar...

Yemek sırasında sunulan tulum ve horon gösterisi (horon gösterisi sırasında yemeklerden kendimizden geçmişiz, fotoğraf yok)
       Rehberimiz sürekli, yemekten sonra çay bahçesine gideceğimizi söylüyordu. Ben de çay bahçesinde çay içeceğiz, diyerek çay içme faslını oraya bırakıp, doğruca söylenen yere gittim. Çay bahçesi bildiğimiz çay bahçesiymiş, yani çay içilen değil toplanan bahçe :) Neyse çay topladıktan sonra mis gibi çayımızı da içtik :



 Çay bahçeleri o kadar dik ve zorlu alanlarda ki, çay toplamak gerçekten çok zahmetli bir iş. Artık çay içerken daha çok düşünüyorum. Ellerinize, emeğinize sağlık Rizeliler...


Muhteşem manzaralı bir yolculuk yaparak Çayeli'ne Rize bezi dokuma fabrikasına geldik.

Rize bezinin tarihçesini, özelliklerini oradaki tekstil mühendisinden dinleyerek, Ajurlu Rize bezinin dokunuşu izledik.



Alt kattaki satış bölümüne inip alışveriş yaptık. Kırmızılı siyahlı klasik Rize peştemallerinden bebek elbiselerinden, erkek gömleğine kadar herşeyi dikmişler. Tek renk rize bezlerinden erkek gömlekleri dikilmiş. Ayrıca kumaşları da satılıyordu. Ben sadece keten kumaş aldım.
       Satış yerini gezerken Rize'de miyim, Bursa' da mıyım, Şile'de miyim, Denizli'de, Buldan'da mıyım diye biraz afallıyor insan. Biraz ticarete yenik düşmüşler sanki...




      Çayeli'nden Of üzerinden Çakkara'ya ve buradan da Uzungöl'e gidiyoruz. Uzungöl fotograflardan hatırladığım bakir halinin malesef çok uzağında. İnsanın girdiği heryer gibi burası da doğallığını yitirmiş. Arabalar, binalar, göl kenarına çekilen setler, konsepte hiç uymayan plastik masa-sandalyeli kafeler, karışan yiyecek kokuları, satıcılarıyla bozulmuş. Gölün hemen kenarında derme-çatma bir okul vardı, buna da bir anlam veremedim. Bir çivi bile çakılmaması gereken güzelim yerler insana yenik düşmüş. Her tarafta da çok sayıda Arap vardı. Zaten yaz aylarının tümünü Karadeniz'de geçiriyorlarmış. Rehberimizin söylediğine göre, onlara bir küçük tüp, birkaç tencere verin, 3 aylarını burada geçirirler, yerde yatarlar, lüks te aramazlarmış. Ne kadar temiz !!! bir millet olduklarını zaten hepimiz pek iyi biliriz. Gelinen nokta da ortada :(



Uzungöl fotoğraflarında hep gördüğümüz camii...
 Of'lu çılgın şoförümüz bizi yol boyunca yaptığı atraksiyonlarıyla çok güldürdü, bir o kadar da korkuttu. Burada göle otobüsle girmeye çalışıyordu... Karadeniz turunu dilini, özünü hiç bozmamış, tipik Karadeniz insanının tüm özelliklerini taşıyan Of'lu bir şoförle yapmak ta gerçekten hoş bir detaydı.
 Uzungöl üzerinde helikopter turlarına da başlanmış.Vakit kısıtlıydı, biz yerden gezebildik sadece...

 Kahve molası...
       Buradan Sürmene'ye gittik. Kalacağımız dağ oteline otobüs çıkmadığı için oradan minibüslere binip otelimize geçtik. Bu tür ayrıntılar olduğunda birgün önceden rehber uyarıyor ve geceden ertesi gün veya günler için yanınıza giyeceklerinizi alıyorsunuz. Minibüslere büyük bavulların tümü sığmıyor çünkü. Karedeniz Turu' na gitmeyi düşünenler, bu amaçla yanlarına küçük bir boş çanta veya bavul alırlarsa iyi olur. Bir gece önce Ayder'de sonraki iki gün hep yayla gezileri ve gecelemeleri olduğu için 2 günlük giyeceklerimizi, ayakkabılarımızı, kişisel eşyalarımızı küçük bavulumuza ayırdık.
 Otele giderken sis bastırmak üzereydi.
 
 900 m. rakımlı otelimizden gün batımı...
       Kaldığımız otelin manzarası gerçekten muhteşemdi. Açık havuzu öyle biryere konumlandırmışlar ki, havuzda yüzerken otele arkanızı döndüğünüzde göz hizanızda sadece bulutları görüyorsunuz. Yemekleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Yöresel yemek yoktu. Olanlar da kötüydü. Odalar temizdi. Gece canlı müzik vardı. Biraz dinleyip bahçede bir metre öteyi göremediğiniz yoğun sisin içinde çay-kahve keyfi yapmayı tercih ettik. 
                                   Yarın çay fabrikasına ve oradan da Trabzon'a gidiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top