Bir önceki Malta postunun 2. bölümüdür.
MSC Splendida ile Batı Akdeniz gezimizin 4. durağı olan Malta gezdiğimiz yerler arasında en dolu dolu, en akılda kalan duraklardan biriydi. Bu nedenle çok fazla yazılacak detay ve fotoğraf var ve yine bu sebeple bir posta sığmayacak kadar uzun...
Kuş cennetine düşüp kendimden geçtiğim andır...
Gezimiz sırasında bir cam atölyesini ziyaret ettik. Bir gün önce odalarımıza bırakılan tur programında cam atölyesine gideceğimizi okuyunca çok mutlu olmuş ve heyecanlanmıştım.
Malta'nın başkenti Valletta limanında durduktan sonra şehir merkezini gezmiş ve otobüslerle Ta'Qali Köyü'ne gitmiştik. Burası bir sanatçı köyü. Cam, seramik ve ahşap atölyelerinin bir arada olduğu ve onların varlığıyla şenlenen bir köy...
Usta "ne yapalım" diye sordu, "kuş", dedim. Kuğu yaptı, kuğu tamamen bittiğinde bizim orada durma süremiz de bitmişti, bu sebeple aceleden bitmiş halini fotoğraflayamadık. Fakat bu gördüğünüz şekilsiz cam parçası sonrasında kuğu oldu.
Herkes alışveriş için koşuştururken, ben o sıcağa rağmen bize canlı sunulan bu sanata, kedi ciğere bakar gibi nasıl baktıysam artık, usta beni çalışma alanına davet etti ve çok yakından izleme olanağım oldu.
Satış kısmından görüntüler...
Bunları görünce oğlum fimo mu bu dedi. Polimer kilde uyguladığımız millefiori tekniğinin aslında cam süsleme tekniklerinden biri olarak ortaya çıktığını bu sayede öğrendi...
Valletta sokaklarından tanıdık bir görüntü :)
Cam atölyesinden sonra yine otobüslere bitip büyüleyici güzellikteki tarihi şehir Mdina'ya gittik. Burası da bol fotoğrafı hakedecek kadar güzeldi. Bir sonraki postta Mdina'yı paylaşacağım.
Malta öyle bir yer ki, fotoğraflar güzelliğini anlatamıyor. Yaşamak lazım. İz bırakanlar arasına girdi benim için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder