27 Şubat 2013 Çarşamba

0

Nihat Doğan destanı, İclal Aydın aşısı


Nihat Doğan’ın Deniz Gezmiş hakkında söylediklerini okuyunca, kızmak ile gülüp geçmek arasında bir yerde durdum ve memleketin haline baktım. İyi haber: Memleket yerinde duruyor. Kötü haber: Aynı yerde duruyor. Dans bilmeden piste çıkıp yerinde sallanan ve biz biliyoz da mi oynuyoz diyen tipler gibiyiz. Tip demişken, memleketin en çok izlenen filmi Recep İvedik. Sadece bu bile çok önemli şeyler anlatıyor hakkımızda. Tek başına sosyolojik destanlar yazıyor, tıpkı Nihat Doğan gibi.
İnsan her şeye alışıyor. Serdar Ortaç’a alıştık misal. Bütün yarışmalara, bitmek bilmeyen dizilere, ileri demokrasiye, Behzat Ç.’nin iki haftada bir yayınlanmasına bile alıştık. Geriye sadece Tanzanya’da açılan ülkü ocakları temsilciliği kaldı. Ona da alışırız, sorun değil. Nihat Doğan eşiğini aştığımız için milletçe bize daha bi şey olmaz diye düşünüyorum. Deniz Gezmiş’e dava arkadaşım diyen bi Nihat Doğan’a alışan her şeye alışır. Tanzanya ülkü ocakları ne ki?
Aslında düşündüm de, “giyindiğim kürk gerçek ama evde kedi besliyorum” diye İclal Aydın da ruh sağlığımızın teminatı olabilir. İnsan ne oldum demeyecek, ne olacağım diyecek. Gelecek için önlem alacak, kendini hazırlayacak. İşte misal bir kedi sever ama kürk giyer olarak İclal Aydın, bizleri ileride kayışı külliyen koparmaktan koruyan rutin bakım gibi bi şey. Hatta bir tür aşı gibi.
Ancak yine de çok sağlam bir bünye gerektirdiğini söylemeliyim. Sonuçta “biz kadınlar kürk sevdasından vazgeçemiyoruz” beyanı insanı yerlere serebiliyor. Ağır bir besin zehirlenmesi gibi. Öldürmüyor ama süründürüyor. İnsanın içi dışına çıkıyor, elini kolunu kaldıracak gücü kalmıyor, ağzını açıp da “imdat!” diyecek hali de kalmıyor. Öylece durup üstünden geçip gitmesini bekliyorsun.
Diyanet, anne sütü bankası girişimine “süt kardeşler birbiriyle halvet olmasın aman aman” diyerek şartlı izin fetvası vermiş. Cümlenin abukluğu benim suçum değil ama muhtemelen anlayışım kıt biraz. Ortada bir gariplik var ve ben bi türlü anlayamıyorum. Demek ki diyorum kendi kendime, biz bi ara fetva ile iş yapılan zamanlara geri döndük. İyi haber: Zaman makinesini bulmuş olabiliriz. Kötü haber: Bütün zamanlar bizim için aynı.
İnsan evladı her şeye alışıyor. “Öp biraz!” sansürüne daha akşam olmadan alışmıştık misal. Normal şartlarda ağır travmalar geçirmemiz ve uzun süre terapi görmemiz gerekirken, biz en ufak bir sıkıntı bile yaşamadık. Çok alıştık, çok çabuk alıştık. Neden? Çünkü diyorum işte, şerbetliyiz biz. Aşılıyız.
Hiçbir şey olmaz bize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top