28 Kasım 2013 Perşembe

0

KAPADOKYA - Gezi Yazı Dizisi # 3

Güneydoğu Anadolu Turumuzdan ayrı olarak zaten Kapadokya'yı görmeyi hep istiyorduk. Hiç olmadı bir haftasonu kaçarız derken böyle güzel bir şekilde kısmet oldu.

Kapadokya'ya daha ayak basmadan, yapmak istediklerimizin başında sıcak hava balonu turuna katılmak vardı. Bunun dışında zaten Kapadokya'da yolda arabayla gitseniz bile coğrafyasının büyüsüne kapılıp, her köşede ilginizi çekebilecek bir oluşuma denk geliyorsunuz.


Vardığımız ilk gün akşama doğru otelimize yerleştik. Odayı havalandırmak için camı açtığımızda böyle bir manzarayla karşılaştık. Bir yandan yağmur, bir yandan kırmızı alev alev bir güneş. Mücizevi bir andı...


Ertesi sabah kahvaltımızın ardından grup ile beraber otobüse doluştuk. Kapadokya öyle bir yer ki, rehberimiz otobüs yolculuğumuz boyunca anlat anlat bitiremiyor ve otobüsü durdurup etrafı gezdiriyor. Yolculuğumuz sırasında pek çok güzel kare yakaladık. İşte onlardan bazıları:


Yol kenarında mola verdiğimiz yerlerden biri. Normal araç yollarının kenarları, bizim için muhteşem gelen ama oranın aslında doğal yapısı ve sıradan görüntüsü olan peri bacalarıyla dolu.










Koca koca taşların arasında insan kendini çok küçük hissediyor




Hele ki en tepelere tırmanmaya kuvveti olan kişiler için dünya daha da büyüyüp, vücutlar daha da küçülüyor




Bu peri bacası meşhurmuş. Hakikaten de deveye benziyor...







Daha evvel bahsettiğim gibi, iki kişi olunca beraber fotoğraf çekmek bir eziyet. Suratlarımızı kareye alabilelim diye canımız çıkarken, bizim turun sakinlerinden bir beyfendi amcamız bizi sabote ediyor. Eşim bozuntuya vermese de benim sinirlenmiş tipime bakın!




Gruptan başka birisinden rica ederek, sayılı fotoğraflarımızdan birisini yakaladık




SICAK HAVA BALON TURU

Önceki akşamdan balon turu için otelimize gelen yetkiliye kayıt yaptırdık, ödememizin ardından sabah çok erken saatte buluşmak üzere sözleştik. Sabah uyku mahmurluğuyla, çok serin bir havada otelimizden bizi almaya gelen araca bindik. Araç, farklı otellerden diğer müşterileri de toplaya toplaya balonların kalkış yaptığı alana vardı. Alana vardığımızda çay, kahve ve kahvaltılık atıştırma ikramıyla bir süre dinlendik. Etrafımız onlarca, henüz şişirilmemiş balonla çevriliydi. Yavaş yavaş her şirket kendi balonlarını şişirmeye başladı. Tüm devler yavaş yavaş uykularından uyanıyor gibiydiler...



Etrafta "Pufff Puffff" diye ateş sesleriyle şişen balonlardan birisi için adımız okundu, hemen koştuk. Balon sepetlerinin o kadar yüksek olduğundan kimse bahsetmemişti! 1.75 boy ve bolca yağ kamuflajıyla zar zor hop diye atladım içerisine. 1.90'lık boyuyla eşimin atlaması ise biz dizini kırmasına bakıyordu :)




Her geçen dakika daha yükseğe, daha sessize çıktık. Şanssızlık o ya, normalde açık olması gereken hava malesef ki kapalıydı ve güneşin doğuşuyla gelen muhteşem gök manzaralarını seyredemedik.




En başından beri yazdığım o muhteşem coğrafya ayaklarınızın altına serilince size de saygıyla anılarınıza katmak kalıyor. Dantel gibi elle ince ince işlenmiş yeryüzü, çok usta ellerden çıkmış gibi animasyon gibi geliyor, gerçek olduğuna inanılmıyor.




Oksijen çarpması mı, yüksekte uçuyor olmanın özgürlük hissi mi, her dakika değişen farklı bir manzaraya şahirlik etmek mi yoksa sevdiğin insanla bu deneyimi yaşıyor olmak mı bilmiyorum ama yüzümüzden hiç gitmeyen huzurlu bir gülümsemeyle geçirdik tüm balon turunu.










Balondan indiğimizde bile güzel görüntüler bitmedi. Bu sefer de bizden sonra kalkan ve henüz iniş yapmamış balonların yarattığı bonibonlu gökyüzünü izledik.




İndiğimizde bizler için böyle bir masa hazrlamışlardı. Masada ekip için bahşiş kutusu, su, alkolsüz gazlı şampanya ve taze çiçekler vardı. Eş zamanlı olarak da sanki bir şey yapmışız gibi bize sertifika verdiler :)

Arka planda da gördüğünüz gibi balonumuz söndürülmüş ve çok sistematik bir şekilde katlanıp kamyona yükleniyor. Bu sayede yukarıda bahsettiğim sepeti de görebilirsiniz :)




Sabah sabah "Şampanya ikramımızdan buyrun" dediler, "Yok biz daha kahvaltı yapmadık, miğdemiz almaz, içemeyiz" dedik. Meğersem gazoz gibi bir şeymiş. Sabah içilebilecek bir şeydi, usule uyalım dedik... 





GÖREME AÇIKHAVA MÜZESİ

Balon turumuzun ardından otelimize geri dönüp kahvaltıya katıldık. Sonrasında grup ile birleşip yollara düştük. Durağımız Göreme Açıkhava Müzesi idi. Büyük bir alana yayılmış, içerisinde çok ihtişamlı coğrafi güzellikleri, mağaraları, eski yerleşimleri barındırıyor. Kapalı alanlarla ilgili çok fazla olmasa da biraz sıkıntım var. Mağara gibi dar, karanlık ve çıkışını göremediğim yerlerde kendimi kötü hissediyorum. Bu nedenle bölgedeki meşhur mağaralara, dar kaya içi oyulmuş odalara giremedim...


Göreme Açıkhava Müzesi'ne geldiğinizde ilk olarak böyle bir kayayla karşılaşıyorsunuz. Minik minik odalar var, insanlar oralarda yaşıyorlarmış... Tam bu kayanın karşısında gişeler ve turnikeler var. Bilet alıp, turnikelerden geçerek harikalar diyarına uzanıyorsunuz.




Harikalar diyarı derken şaka yapmıyorum :) Arkadaki kayalara bakar ve biraz da hayal gücünüzü kullanırsanız, kocaman bir Disney Land görebilirsiniz!







Mayıs ayında gittiğimiz için bahar dalları açmıştı. O kadar kaya ve toprağın arasında arasında böyle güzel çiçekler görmek, insana yaşadığını hissettiriyor.




Arkadaki kalabalığa bakar mısınız? Bütün müze yolları bu şekilde... Kapadokya'nın bu kadar talep görmesi Türkiye için çok iyi. Hiçbir yerde görmediğiniz kadar yabancı turist görmeniz de dünya çapındaki ününün kanıtı niteliğinde.








Umarım bir gün sizler de Kapadokya'yı görme şansı yaratırsınız kendinize. Bizim için çok güzel bir deneyim ve ömrümüz boyunca keyifle hatırlayacağımız bir yer oldu.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top